16 Nisan 2024 / 7 Şevval 1445

O’nu Bilmenin İlk Adımı

“Esmâü’l-Hüsnâ (en güzel isimler) ancak Allah’ındır. O halde O’na, onlarla dua edin. O’nun isimleri hakkında eğriliğe sapanları terk edin. Onlar yapmakta olduklarıyla cezalandırılacaklardır.”
A’râf Sûresi, 180

İsim, varlığın tanınması maksadıyla kullanılır ve isimle kast edilen müsemmâdır (=isimlendirilen şeydir). Varlığı isimlendirmek, onu hissetmenin doğal bir sonucudur. Çünkü insan zihni, isim adını verdiğimiz kodlar üzerinden düşünür. Varlığın ismini bilmek, onu tanımanın ilk önemli adımıdır. İnsanın kâinat üzerindeki diğer tüm varlıklarla kurduğu ilişkiyi incelediğimizde bu durumu fark ederiz. Nitekim Yüce Yaratıcı, ilk insanı yarattığı zaman ona eşyanın adını öğretmiş ve böylece onun eşya hakkında ilim sahibi olmasını, eşyadan istifade edebilmesini sağlamıştır.[1]

“En güzel isimler ancak Allah’ındır”.

En güzel isimler sadece Allah’a mahsustur. Bu nispet, Kur’an-ı Kerim’de dört yerde geçer.[2] İsimler, manalara delâlet eden lafızlar olduğuna göre ancak ifade ettikleri mana ve mefhumlar güzel olursa, güzel olurlar. Allah Teâlâ, vacibu’l-vücûd yani yokluğu mümkün olmayan varlık, varlığın en mükemmel hali olduğuna göre, en güzel isimler de O’na layıktır. Yüce Allah’ın, isimlerini “en güzel isimler” diye nitelendirmesi, bu isimlerin hem dil itibariyle, hem de manevi yönden güzel olmasından dolayıdır. O’nun isimleri, en ileri boyutta ve mutlak manada kemal ifade eden, mukaddes kelimelerdir. Çünkü Allah’ın kemal ve celâl sıfatları, güzelliğin varabileceği en son değer, sonsuzluk derecesidir.

İsim ve müsemmâ birbirinden farklıdır. Dolayısıyla Allah cc, tek ilah olduğu halde birden fazla ismi vardır. Ayette “isimler” şeklinde çoğul olarak gelmesi, isim ve müsemmâ arasındaki bu farka dayanmaktadır. Bu fark bilinmediğinde yanlış anlamalar ortaya çıkabilir. Nitekim Ashab-ı kiramdan bir zât, Ya Rahmân, Ya Rahîm diye dua ediyordu. Bunun üzerine Mekke müşriklerinden birisi “Muhammed (sas) ve ashabı, bir ve tek Rabbe ibadet ettiklerini iddia ettikleri halde, bu adama ne oluyor ki, iki Rabbe dua ediyor?” demişti. Bunun üzerine “En güzel isimler ancak Allah’ındır, o halde O’na bunlarla dua edin” ayet-i kerimesi nazil olmuştur.

Hadis-i şerifte geçen “Allah’ın doksan dokuz, yani yüzden bir eksik ismi vardır.” [3] ifadesinde bildirildiği üzere Yüce Allah’ın ait doksan dokuz ismi vardır. Bu hususta görüş ayrılığı yoktur. Bu isimler Yüce Allah’ın çeşitli sıfatlara sahip oluşunu ortaya koyan ifadelerdir. Râzî tefsirinde, Allah’ın isimlerini, O’nun başka hiçbir varlığa muhtaç olmadığını ve her şeyin O’na muhtaç olduğunu ifade eden sıfatlar olarak iki sınıfta değerlendirir.

 “O halde O’na, onlarla (o isimlerle) dua edin.”

Dua etmek, medet ummaktır. Muhatap varlığın, kendisinden üstün olduğunu kabul etmek ve ona karşı muhtaçlığını ilan etmektir. “…ancak senden medet umarız”[4] düsturu ile Rabbi’ne dua eden kul, O’nun isimlerini bildiğinde, hissettiğinde; yakınlık bizzat yaşanır olacaktır.  Dua eden kul, mükemmel varlık olan Allah Teâlâ’ya güven duyarak huzurlu bir hayat sürecektir.

Ayet-i kerimenin buraya kadar olan kısmı, Allah’ın güzel isimleri bulunduğuna ve insanların Allah’a bu isimlerle dua etmesi gerektiğine delalet eder. Bu da Yüce Allah’ın isimlerinin ıstılahı değil, tevkifi (yani Allah’ın kendi isimlendirmesi ile) olduğunu gösterir.

Dua ederken, mesela ey Rahîm, bana rahmet et; ey Hakîm, lehime hüküm ver; ey Râzık (rızık veren) bana rızık ihsan et, ey Hâdî bana hidayet eyle; ey Fettâh benim lehime kapılar/yollar aç; ey Tevvâb tövbemi kabul buyur şeklinde, ismin manasına uygun düşen taleplerle dua edilir. Dua ederken umumi kapsamlı bir ismi zikretmek istersek, ey Mâlik bana rahmet buyur, ey Azîz lehime hüküm ver, ey Latîf bana rızık ver denilir. En geniş kapsamlı ismi zikrederek dua etmek istersek, ey Allah diye dua ederiz. Çünkü Allah lafza-i celali bütün isimleri kapsar. Bu iletişim şekli ancak kulun, o isimlerin manasını idrak ederek, delile dayanarak kendisinin bir Rabbi, bir ilahı ve sonsuz kıymette sıfatlarla tavsif edilmiş bir Yaratıcısı olduğunu bildiğinde tezahür eder.

O’nun isimleri hakkında eğriliğe sapanları terk edin.”

Allah’ın isimleri hakkında eğriliğe sapmak üç şekilde gerçekleşir. Birincisi, Allah’ın mukaddes ve tertemiz isimlerini, Allah’tan başka varlıklara vermek ve onlar için kullanmak, onlara nispet etmektir. İkincisi, Allah’ı, kendisiyle isimlendirilmesi caiz olmayan isimlerle isimlendirmektir. Allah’a “baba” isminin verilmesi gibi. Üçüncüsü de kulun, Rabbini, manasını bilmediği ve medlûlünü tasavvur edemediği şeylerle zikredip anmasıdır. Ayet-i kerime bu şekilde davrananlar için ceza tehdidi ile nihayete ermektedir.

Anlaşıldığı üzere, Allah’ın en güzel isimlerini bilmek, Allah Teâlâ’yı bilme, tanıma yolunda önemli bir derecedir. En güzel isimleri tam anlamıyla idrak eden insanın Rabbi ile kuracağı ilişki de bu idrak ile doğru orantılı olacaktır.

Bütün kemâlâtın ancak Allah’ta bulunduğunu ve O’ndan kaynaklandığını idrak eden insan, Rabbine âşık olur. Çünkü fıtratı itibariyle ruh, mükemmelliğe âşıktır. Bir şeyde mükemmellik hissettiğinde oraya meyleder ve kemal derecesine göre bir zevk duyar. Rabbine yönelen ruh ise, bizzat mükemmelliği hissedeceğinden, sonsuz bir zevk duyar ve yaratıcısı ile asla vazgeçemeyeceği bir yakınlık tesis edilir. Bu yakınlık gerçek iç huzurunun anahtarıdır.  Allah’ın keremini bilen, ümitsizliğe düşmez; büyüklüğünü bilen büyüklük iddiası taşımaz; birliğini bilen şirk tuzaklarından uzak kalır…

Yakınlığın sürekliliğini temin etmek için, kulluk şuuruna sahip çıkan ruha sahip kimse, takva sahibi bir insan olarak tezahür eder. Rabbinin rızasını temin için emirlerini sıkı sıkıya yerine getiren, Rabbinin gazabından korunmak için yasaklarından şiddetle kaçınan insan, kullanım kılavuzumuzda “ahsen-i takvim” diye tanımlanan varlıktır. Gerçek mükemmelliği bulamayan ruh, hep bir arayış içinde oradan oraya savrularak, derin ıstıraplar içinde kıvranır ve “esfel-i sâfilîn”e doğru iner.

Zeynep Yaren Çelikbilek
Yararlanılan Kaynaklar

Fahreddin Razi, Mefatihu’l-Ğayb

Kurtubi, el-Camiu’l-Ahkami’l-Kur’an

İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri

Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili

Hasan Tahsin Feyizli, Feyzu’l-Furkan Açıklamalı Kur’an-ı Kerim Meali

Riyazu’s-Salihin Tercüme ve Şerhi

Ali Osman Tatlısu, Esmâü’l-Hüsnâ Şerhi, Seha Yay, 1993

 

[1] Bkn: Bakara Sûresi, 31 vb ayet-i kerimeler

[2] Bkn: İsrâ Sûresi, 110; Tâhâ Sûresi,8; Haşr Sûresi, 24

[3] Buhârî, Şürût 18, Tevhîd 12; Müslim, Zikir 6; İbn Mâce, Duâ 10; Tirmizî, Da’avât 83

[4] Fatiha Sûresi, 4