16 Nisan 2024 / 7 Şevval 1445

Üç Aylarda Tasavvufî Eğitim Gayretleri

Şubat 1992
Hepimiz bu dünyada fâniyiz; ölüm şerbetini herkes içecek, kabir kapısından herkes geçecek.
Biz bu kâinatı şu harika şekil ve nizamda halk eden yüce Allah’ın varlığını, birliğini biliyor, tam bir iman ve itminan ile inanıyoruz; yerleri, gökleri, yıldızları, atomları, maddeyi, mânayı, dünyayı, ukbayı, hayatı, mematı, ağaçları, çiçekleri, kuşları, böcekleri, her türlü güzellikleri yaratan, bize sayısız nimetleri veren O…
İnsanoğlunun ilk ve her şeyden önce ve en mühim görevi O’nu bulmak; O’nu tanımak, bilmek, saymak, sevmek; O’na itaat edip nimetlerine, ihsan ve ikramlarına daima hamd ve şükürler eylemek…
Allah her suçu, günahı, hatayı, kabahati, kusuru affeder, bağışlar ama kendisini bulmamayı, bilmemeyi, tanımamayı veya yalan-yanlış, eğri-büğrü, eksik-yamuk tanımayı asla bağışlamaz. Haça, puta, toteme, heykele, aya, güneşe, yıldıza, dağa, ağaca, ineğe, öküze… herhangi bir âciz, nâçiz, fâni zavallı yaratığa tapanlar, bu yanlış inançlarının cezalarını ebediyen çekecek, daima azapta, ikabda mahvolacaklar…
Allah’a nasıl ibadet ve taat edilecek? Emirleri ve yasakları neler? Bizden nasıl bir kul olmamızı, neler işlememizi istiyor?
Bunları bize, gönderdiği mübarek insanlar, asil ve şerefli elçiler olan Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammed Mustafa gibi peygamberleriyle bildirmiş.
Bunların hangisine uyulmalı? Elbette ve kesinlikle en sonuncusu olan Hz. Muhammed’e (sas.) … Çünkü bir peygamber kendinden bir öncekinin devrini kapatır, yeni bir devir açar; yüce makamdan en son gelen buyruk bütün öncekileri iptal eder, onların yerine geçer. Tarih, örf, din, sanat, akıl, mantık, vicdan, irfan bunu gerektirir.
Allah’a itaat ve ibadet etmeliyiz ama Allah her ibadeti kabul buyurmuyor. Mesela, kâfirlerin ve müşriklerin bütün yaptıkları hebâ’en mensûrâ, gayr-i makbûldür, geçersizdir, merduttur.
Ayrıca mü’min olanların da birtakım sebeplerle ibadetleri gayr-i makbûl, fâsit ve batıl duruma düşebilir. Mesela, abdestsiz namaz olmaz; namaz esnasında konuşunca namaz bozulur; haram para ile yapılan hac geçersizdir, riya ve gösterişle yapılan ibadet ve hayrât, iyi niyetsiz, ihlassız, takvasız yapılan tüm işler kabul olmaz. Hadîs-i şerîflere göre:

“Nice namaz kılan insan vardır ki o namaz, onu sadece Allah’tan uzaklaştırmaya yarar.”91

“Nice oruç tutan insan vardır ki akşam eline –aç ve susuz kalmaktan başka– hiçbir şey geçmez.”92
“Nice Kur’an okuyan insan vardır ki Kur’an ona lânet eder…”
Bir de yapılmış ibadetlerin, kazanılmış sevapların başka kötü huylar tarafından silinmesi, yok olması tehlikesi vardır. Hz. Peygamber Efendimiz bildiriyor ki “Haset, bütün hasenâtı –ateşin odunu yiyip, yakıp, kül ettiği gibi– yer bitirir.”93 Verilen sadaka ve zekâtlar, minnetle, başa kakmakla, yoksula böylece eza vermekle batıl ve sevapsız duruma düşer.
Demek ki ibadet ve taatlerimizin ne sebeplerle kabul olmayacağını mutlaka ve muhakkak öğrenmeliyiz, riyadan şiddetle kaçınmalı, ihlaslı, takvalı olmalıyız, kalbimizi, niyetimizi temiz ve halis kılmalıyız. Ahlâkımızı düzeltmeli, kötü huylardan temizlemeli, güzel huyları iktisap etmeliyiz.
İşte bütün bunları bize öğreten İslâmî ilim dalının adı “tasavvuf”tur.
Tasavvuf terbiyesi, ruh terbiyesi, kalp terbiyesi, ahlâk terbiyesi olmadan iyi Müslümanlık yapılamaz, yapılan ibadetlerin makbul olması sağlanamaz, Allah’ın rızası ve sevgisi kazanılamaz.
İyi eğitilmemiş bir müslüman kendine de fayda sağlayamaz, İslâm’a da; dünyada da zarar eder, âhirette de… Kötü demirden iyi kılıç yapılamaz, kötü askerle zafer sağlanamaz.
O halde gerçek tasavvufa gereken ciddiyetle eğiliniz; ruh, kalp ve ahlâk eğitiminizi tamamlayınız; kâmil bir insan olmaya çalışınız ki dünya ve âhiret izzet ve şeref ve saadetine nail olabilesiniz.
Üç aylar bu konu için çok müsait, çok münasip ve çok mübarek bir mânevî mevsimdir. Allah (celle celâlüh) cümlemizi bu muhteşem mevsimin feyiz ve bereketinden müstefit olanlardan eylesin.

————————————————————————–
Dipnotlar
1. Bk. Âlûsî, Rûhu’l-me’ânî, III, 79 (32/Hac 78. âyetin tefsirinde); Gazâlî, İhyâ, I, 274; Kuraşî, Abdurrahmân b. Alî, et-Tezkira fi’l-va’z, s. 81.
2. Ebû Hüreyre’den nakledilen hadis için bk. Ahmed b. Hanbel, II, 373, 441, hadis no: 8843, 9683; İbn Mâce, “Sıyâm”, 21, hadis no: 1690; Dârimî, “Rikâk”, 12, hadis no: 2720; Nesâî, II, 239, 256, hadis no: 3249, 3333; İbn Huzeyme, III, 242, hadis no: 1997; Ebû Ya’lâ, el-Müsned, XI, 429, hadis no: 6551; İbn Hibbân, VIII, 257, hadis no: 3481; Hâkim, I, 596, hadis no: 1571
3. Ebû Hüreyre’den nakledilen hadis için bk. Ebû Dâvûd, “Edeb”, 44, hadis no: 4903; Abd b. Humeyd, s. 418, hadis no: 1430; Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, V, 266, hadis no: 6608.

PROF.DR. MAHHMUD ESAD COŞAN(RH . ALEYH)