29 Mart 2024 / 19 Ramazan 1445

Kadın ve Anne

Allah Teâlâ Hazretleri (cc) bizi yaratmadan önce dünyayı ve bağlı olduğu sistemleri yaratmış, bizim için en uygun hale getirmiştir. Âdem babamızı ve Havva anamızı bir imtihan neticesinde dünya denilen bu gezegene göndermiş ve onların her birine ayrı ayrı özellikler, meziyetler bahşetmiştir.

Âdem’e (as) tüm isimleri öğretmiş, evin geçimini ona yüklemiş, Havva validemize ise analık denilen, bir başka canı dünyaya getirirken ona ev sahibi olmayı ve ona canından can katarak emzirmeyi, yavrunun dünyaya gelişinde içinde rahatça beslendiği ve yüzdüğü âlemi olan rahim adlı organı bahşetmiş.

Her şeyi bir ölçü ile yaratan Allah (cc) insanı da bir anne –baba olmaksızın evvela topraktan yaratmış, sonra da üreme sistemleri aracılığı ile çoğalmalarını takdir etmiştir.

Bu bir aşamalar zinciri şeklinde o günden bu güne kadar hiç değişmeden devam etmektedir.

Babanın tohumu (spermi) ile annenin yumurtasının birleşmesi ile oluşan zigot, sekizinci günde annenin rahmine döllenmiş bir tohum gibi tutunmakta ve bir nevi kök salmaktadır. (Bitki tohumunun toprağa tutunup kök salması gibi.)Ve orada her an değişerek şekilden şekle giren cenin, anne karnında annenin kanıyla beslenmektedir. Ortalama kırk hafta sonra mükemmel bir şekle gelen yavruyu, rahim denilen organ, çeşitli sistemlerin devreye girmesiyle yeni bir dünyaya doğru yolculuğa çıkması için şiddetli bir şekilde sıkmaya ve itmeye başlar döl yoluna doğru… Bu süreç çok sancılıdır anne için, çok da kanlıdır. Bebeğin ağrıyı hisseden sinirleri henüz tam gelişmediği için belki o bu ıstırabı az hisseder ama bulunduğu rahat, keyifli ve annesiyle senli-benli olduğu ortamdan ayrıldığı için dünyaya geldiğinde ağlar, hem de ciyak ciyak… İlk nefesle başlar ilk çığlık ve haykırış, “Ben geldim yeni dünya…”

Ama bu dünyaya geliş sürecinde anne kan kaybeder ve çok ağrı çeker. O kadar ki “Allah onun geçmiş günahlarını affeder.” hadisi ile müjdelenir.

Her emzirme ile kandan, süte döner memelerde gıdalar ve süt şeklinde bebeğin ağzına akarlar. Emmek bir çabanın mahsulüdür ve süt emmeyle artar. Bebek bile dünyada gıdasını almak için, bir çaba harcar. Emmekle, eskilerin dediği gibi “Bir kuyuya inip çıkmak kadar yorulur bebek.” Anne karnındayken harcamazdı bir emek. Dünyada, ancak çalıştığının karşılığı var insana, bebekler için bile bu geçerlidir hala.

Tüm acılar, sancılar unutulur ve anne, bebeğine gözünden bile daha iyi bakar. “Aman üşümesin, aman hasta olmasın.” diyerek yemez yedirir, giymez giydirir. Hatta kocaman adam olsa bile hala üzerine titrer. Baba evin rızkını aramakla, güvenliği sağlamakla meşgulken anneler evlatları için deli divane olurlar, onları en iyi şekilde yetiştirmek için… İyi bir kul, iyi bir insan, iyi bir evlat en büyük hedeftir… Çünkü sadaka-i cariyedir hayırlı bir evlat ve geleceği inşadır iyi yetişmiş çocuklar.

Evde berekettir, huzurdur, mutlu bir ailenin yapı taşıdır anne… Hem aşçı hem öğretmen hem ütücü hem temizleyici hem düzenleyici…

Bu kadar işi bir arada yürütmekle kalmaz kadınımız. Okur; mühendis olur, doktor olur, öğretmen olur… Toplumu inşa hedefine koyulur. Evde sırtında zaten yeterince vazife varken yeni yükleri severek sırtlanır. Maalesef toplum, kadını erkekle eşit görür ve aynı yükü yükler, aynı mesai saatleriyle muhatap kılar…

Oysa annedir kadın her şeyden önce ve bu vazifesi diğerlerinden daha önde olmalıdır ki toplum doğru şekillensin. Ama bu konu düşünülmediği ve kadınlara da 8–9 saat mesai getirildiği için ya işinden vazgeçer kadın ya da annelikten ya da bir iki çocukla kalır üstelik onları terbiye edemeden. Bakıcıların eli altında büyür çocuklar. Nasıl terbiye görürler, nasıl yetişirler?

Bu ikilemden kurtulmamız lazım. Kadınlarımız okusun ama okumak hedef değil araç olsun, çalışsın ama çalışması hedef değil araç olsun. İyi güzel bir toplum ve gelecek inşa etmemiz için önce iyi annelere ihtiyacımızın olduğu unutulmasın.

Dr. Sakine Özdemir (Aile Hekimi)