29 Mart 2024 / 19 Ramazan 1445

Hz. Peygamberin(sav) Merhamet Eğitimi

“(Resulüm!)Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”(Enbiya suresi107)

Âlemlere rahmet olan Ahmed Muhammed Mustafa

Hak’tan bize devlet olan Ahmed Muhammed Mustafa

Mübarek varlığı âlemlere rahmet olan Peygamber(sav) Efendimiz, ümmetine de merhameti hem hadis-i şerifleri hem de yaşantısıyla bizzat örnek olarak öğretmiştir. Ne mutlu O’nu(sav) örnek alıp ta, tabi olana.

Abdullah ibnü Amr ibnü’l As(ra) anlatıyor: Rasulullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: “Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim(akrabalık bağı) Rahman’dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa Allah da ondan (rahmet bağını) koparır.”(Tirmizi, Birr 16)

Allah’ın merhametli olanlara rahmet etmesi, onlara ihsanını bol kılması, fazlaca ikramda bulunması, mağfiret etmesidir. Göklerdekilerden maksat meleklerdir. Çünkü onlar, mü’minlere istiğfar eder bağışlanmalarını dilerler.(Mü’min Suresi 7)

Hz. Cerir (ra) Resulullah(sav) buyurdular ki: “Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.”

Hadis âlimleri, kişinin şefkat ve merhamet duyacağı şeyler arasında kendi nefsini de zikrederler ve en başta kendi nefsinin yer aldığını, diğerlerinden önce nefsine merhamet etmesi gerektiğini belirtirler. Hatta şu ayet-i kerimeye göre başkalarına göstereceği şefkat ve merhamet de kendisine dönecektir: “İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz.”(İsra Suresi 7)

Bu ve benzeri birçok hadis-i şerifle beraber Efendimiz(sav)in mübarek hayatlarının her safhasında da eşsiz merhamet örnekleri bulunmaktadır.

Rasulullah(sav) Efendimiz, hicretin 8.yılında Mekke’ye doğru sefere çıktığında Usfan denilen mevkide amcası Haris’in oğlu Ebu Süfyan karşısına çıktı. O, Allah’ın resulünü en iyi tanıyanlardan biriydi. Sütkardeşiydi, çocukluk arkadaşıydı. Ama bütün bunlara rağmen Hudeybiye anlaşmasına kadar İslam’ın en büyük düşmanlarındandı. İslam’a karşı Kureyş’in her savaşında vardı ve her savaşın kışkırtıcılarından, eliyle, diliyle İslam’a ve Rasulullah’a dil uzatan, O’nu en çok üzenlerden idi. Önce Allah’ın Resulü ondan yüz çevirdi. Bakmıyor, dinlemiyor, cevap vermiyordu. Rasulullah’ın onun kadar kırgınlık gösterdiği başka bir sahabi bilinmiyor. Çözüm cesareti kadar zekâsıyla da tanınan Hz. Ali’(ra)den geldi. Ebu Süfyan bin Haris kendisinin de amcaoğlu idi. Çektiği sıkıntı ve üzüntünün ona yeterli ders verdiğine inanmış olacak ki yanına geldi.” Rasulullah’ın huzuruna önden, baktığı taraftan var. Huzuruna dur ve O’na Yusuf’un kardeşlerinin söylediğini söyle. Yusuf’un kardeşleri ona; Allah’a yemin olsun ki Allah seni seçmiş, üstün kılmış, bize peygamber olarak göndermişti. Bilemedik, cahillik ettik, hata ettik demişlerdi. Böyle söylersen o güzel sözde asla Yusuf’tan geri kalmayacaktır.”dedi.

Ebu Süfyan bin Haris, Hz. Ali’nin dediğini yaptı. Resulullah(sav)ona Yusuf’un kardeşlerine verdiği cevabı verdi: “Bugün size kınama yok. Allah sizi affetsin. O merhametlilerin en merhametlisidir.”(Yusuf suresi 91-92) Bundan sonra Ebu Süfyan’ın İslam’a ve Hakk’a bağlılığı çok güzel oldu.

Mekke’nin fethi günü de, Cuma günüydü; halk Harem-i Şerif’te toplanmıştı. Bir zamanlar Rasulullah(sav)’a vermiş oldukları eziyetleri anarak bugün kendilerinden nasıl bir intikam alınacağını düşünüyorlardı. Hâlbuki o yumuşaklık abidesi, o şan sahibi Peygamber(sav) Efendimiz hepsini affetti. Hepsinin hakkında şefkat ve merhamet gösterdi.” Haydi, gidiniz, hepiniz azadsınız, hürsünüz.” buyurdu.

Bu genel af dışında İslam’a karşı azgınlıkları ve zararlarının büyüklüğü sebebiyle öldürülme emri verilenler vardı. Bunlarda teker teker gelip aman dilediler ve O’nun merhametiyle bağışlandılar ve daha sonra da teker teker İslam’la şereflendiler.

Mekke’nin fethinden sonra yapılan Huneyn gazasında Müslümanlarla savaşan Hevazin kabilesinden o zamana kadar görülmedik çoklukta tutsak, altın ve gümüş, deve ve koyun elde edilmişti. Hevazin’den 14 kişilik bir heyet Resulullah(sav)in huzuruna geldi. O’nun gönül yumuşaklığını anlamışlardı. Esirlerin ve malların kendilerine verilmesini istediler. Hevazin saflarında İslam ordusuna karşı savaşanların arasında Allah Resulü’nün sütannesi Halime’nin kabilesi Ben-i Sa’d kabilesi de vardı. Onlar da çok esir vermişlerdi.

Resulullah(sav)in gönlü yumuşamıştı. Fakat O yalnız değildi, bütün hak da ona ait değildi. Cihad saflarında yer alan her mü’minin esirler ve mallar üzerinde hakkı vardı. Resulullah(sav)buna işaret ettikten sonra gelen heyete sordu: ”Benim için sözün en güzel olanı en doğru olanıdır. Söyleyin sizin için kadın ve çocuklarınız mı daha değerli, mallarınız mı?”

“Hiçbir şeyi kadın ve çocuklarımıza denk tutmayız.” dediler. Resulullah(sav)onlara mallarından vazgeçmelerini söyledi. Diğerleri için de yol gösterdi. “Namazdan sonra ayağa kalkın; Resulullah(sav) hatırına mü’minlerden, mü’minler hatırına Resulullah’tan ricada bulunuyoruz. Bize esirlerimizi lütfedin. ”deyin.

Heyet namazdan sonra ayağa kalkarak Allah Resulü(sav)nün kendilerine öğrettiğini söylediler. Onlar sözlerini bitirince Resulullah; “Bana ait olan esirlerle, Abdulmuttalip oğullarının payına düşen esirler sizindir. Sizin için insanlardan da isteyeceğim.”dedi.

İstemesine lüzum kalmadı. Allah Resulünün terbiyesiyle yetişen ve olgunlaşan Ensar ve Muhacir(r.anhüm) tereddüt etmeden: “Bize ait olanlar Allah Resulü’nündür.” dediler. Çok geçmeden namaz kılınan yer ve esirlerin bulunduğu meydan bayram yerine döndü. Sevinç gözyaşları, dualar ve minnet dolu sözler meydanı ve gönülleri doldurmuştu. Af ve merhametin en güzel sahnelerinden biri yaşanıyordu. Çok geçmedi sevinç coşkusunu şehadet kelimeleri takip etmeye başladı. Son davranış kalpleri fethetmiş, Müslüman olmaya karar vermişlerdi. Şimdi duyulan sevinç herkes için çok daha güzeldi…

Yazımızın başında zikrettiğimiz ayet-i kerimenin tefsirinde Kaşifi der ki: “Keşfü’l-esrar’da şöyle rivayet edilmiştir ki; Hz. Peygamber’in ümmetini hiçbir yerde unutmaması, O’nun rahmetindendir. İster Mekke’de, ister Medine’de, ister mescid-i saadetinde ve hane-i saadetinde olsun ümmetini asla unutmamıştır. Arş-ı Âla’nın zirvesinde ve “Kâbe kavseyni ev edna” (iki yay arası kadar, hatta daha da yakın/ Necm suresi 9) makamında da” Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihıyn (Allah’ın selamı bize ve Allah’ın salih kulları üzerine olsun) buyurması da bunu gösterir. Kıyamet gününde de Makam-ı Mahmud’da şefaat döşeğini serer ve “Ümmeti ümmeti” der.

Rahmeti bol olan Rabbimizden ol Resulü Ekrem’e ihsan eylediği merhamet pınarından bize de hem dünyada hem ahirette çokça nasipler vermesini niyaz ediyoruz.

Fahrunnisa Nur
Kaynaklar: Ruhu-l Beyan Kur’an meali ve tefsiri
Önderimiz Hz. Muhammed(sav),Ömer Nasuhi Bilmen
Hz. Muhammed Aleyhisselam, Prof. Dr. Mehmet Maksudoğlu
Siyer-i Nebi, Dr. Şerafettin Kalay