25 Nisan 2024 / 16 Şevval 1445

Hacdan Alınacak Bazı Dersler

mec-1

Ağustos 1989

Bizi en doğru yola, en sâfî imana, hak dine, yani İslâm’a mensup kılan Allah (celle celâlüh) hazretlerine sonsuz hamd ü senâlar olsun! Rabbimiz bizi sevgili kulu, elçisi Muhammed Mustafa’sının nurlu yolundan, sünnet-i seniyyesinden ayırmasın; âhirette bizi ona (sallallahu aleyhi ve âlihî ve sellem) komşu eylesin!

İslâm her yönüyle çok yüce, çok mükemmel bir din; hac, çok enteresan, çok müstesna, çok harika, çok muhteşem bir ibadet. Anlayanın tüyleri diken diken oluyor, gözleri yaşlarla doluyor, kalbindeki iman kat kat kuvvetleniyor.

Evinde hanım hanım oturan kadına, köyünde kendi halinde dünyadan habersiz yaşayan taşralıya, büyük şehrin hızlı ve uğultulu yaşantısı içinde ticaretine dalmış esnafa, masasına, âmirine bağlı memura, kendini en doğru yolda sanan şaşkına, keyfine ve rahatına düşkün zengine hac yolculuğu ne muazzam bir ders; insanın görüş ufkunu genişleten, gözünü açan, hayat artıran, dünyanın değişik ve çeşitli ülkelerini, renk renk halklarını, farklı farklı kültürlerini, edep, görgü ve bilgi seviyelerini sergileyen ne şahâne bir eğitim; ne hikmetli, ne ibretli, ne esrarlı, ne yararlı, ne sevaplı, ne kazançlı bir ziyaret, ziyafet ve ticaret!

Mekke-i Mükerreme’de karşılaştığım bir doktor kardeş şevk ve heyecanla:

“Memlekete döndüğümde tüm tanıdık ve akrabamı ayağa kaldıracağım, hepsini hemen haccetmeye teşvik edeceğim.” diyordu, memnuniyetinden ve hayranlığından…

Ülkemizde çok yanlış bir kanaat ve uygulama yerleşmiş: Birçok kimse, hacca ancak ihtiyarlar gider sanıyor. Hâlbuki müslümanların buralara mutlaka genç ve dinçken gelmesi lâzım; çünkü hac, ciddi, hareketli, meşakkatli bir ibadet, iklim bizden çok farklı, ihtiyarlar dayanamıyor, ayrıca genç müslümanların, İslâm âlemini ve müslüman halkları erken tanımaları, iş işten geçmeden bu tecrübeleri kazanmaları daha uygun; ancak böylece daha olgun müslüman olur, İslâm’a daha güzel hizmet eder, hayatta daha üstün başarı sağlayabilirler.

Hacca gelince dünyanın her yerinden örnek görüyor, renk renk, kılık kılık, çeşit çeşit müslüman kardeşle karşılaşıyorsunuz. Genelde her ülkenin en zengin, en münevver, en dindar, en âşık insanı… içlerinde kim bilir ne kadar değerli kişiler var; ah, bunlar birbirleriyle bir tanışıp anlaşsalar; dünya çapında iş birliği yapabilseler!.. İslâm âleminin yüzü işte o zaman gülecek.

Ben konuşmalarımda, hacılara, “Halini sevip beğendiğiniz kişilerle konuşun, tanışın, adreslerini yazın, Türk veya başkasını ülkenize, evinize davet edin ki müslümanlar birbirleriyle kaynaşsın, İslâm kardeşliği kuru lafta kalmasın.” diye hararetle tavsiye ettim. Tabiî Arapça veya diğer bir lisan bilmenin önemi derhâl ortaya çıkıyor. Herkes mutlaka Arapça öğrenmeli ve çoluk çocuğunu birkaç dil bilen kişiler olarak yetiştirmeli.

Genelde müslümanların hali acınacak durumda; sömürülmüş, fakir, eğitimsiz, bilgisiz bırakılmışlar. Bu ümmete kim yardım edecek ya Rabbi? İslâm ülkeleri farklı yabancı kültürlerin etkisinde kalmışlar, dinî bilgi ve görgüleri zayıf. İşte Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet-i Peygamberî, işte kalabalıkların davranış eksiklikleri ve bozuklukları. İslâm hak, düzenli, zarif ve edepli; ama bazı müslümanlar hâlâ pis, pasaklı, kaba, bencil ve görgüsüz; sevgiyi, saygıyı, fedakârlığı, ikramı, yardımı, âdabı, ahlâkı çok az kişide görebiliyorsunuz.

Hacı hanımın saçı açık, elbisesi şeffaf veya kadın kocasının koluna girmiş, Harem-i Şerîf’te sallanıyorlar, kadın erkeklerin arasına dalmış Hacer-i Esved’i öpme sevdasında, adam geçmek için öndekini itiyor, eziyor, mescitte yer kavgası, dışarıda açıkta abdest alma ve bozma; yollara oturma, geçişi engelleme, çöpleri çevreye savurma, mescitte yatma, yeme, içme, yüksek sesle konuşma, malayani sohbet, kadın erkek karışık tavaf vs.

Bütün bunlardan devlet yönetimine katılmanın, millî eğitime hâkim olmanın ne kadar önemli ve zorunlu olduğunu acı acı anlıyorsunuz. Modern eğitimde tekkenin, tasavvufun, tezkiye-i nefs ve tasfiye-i ahlâkın eksikliğine derin derin esefleniyorsunuz. Mektebin, eğitim ve öğretimin, kitap, dergi ve gazetelerin; radyo ve televizyonun müslümanların kontrolünde olmasının ne kadar gerekli olduğunu şiddetle hissediyorsunuz. Emperyalizmin, İslâm kültürünün canına nasıl sinsi sinsi kastettiğini elle tutar gibi görüyorsunuz.

Çıkan hazin sonuç şu: Müslümanlar, hem maddî hem de mânevî gelişmeleri için dünya ve âhirette salah ve felaha erebilmeleri için İslâm’a yeniden sımsıkı sarılmalı; tüm varlık ve müktesebatlarını İslâm’ın hizmetine tahsis etmeli, yabancı olan her şeyi red ve terk etmeli, has ve halis kul olmalı.

Tavizcilikle, teville, tembellik ve gevşeklikle, vurdumduymazlıkla ve cimrilikle devam edilirse kendi öz çocukları bile elden çıkacak, dünyada ve âhirette zarardan ve hüsrandan kurtulamayacaklar. Allah saklasın, uyanıklık ve basiret nasip eylesin!

Prof. Dr. M. Es’ad Coşan’ın İslam Dergisi Başmakalelerinden alınmıştır.