29 Mart 2024 / 19 Ramazan 1445

Farkındalıktan Değişime

unnamed                                                       
“Çeşm-i insaf gibi kâmile mizan olmaz.
Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz”
Bursavi Tabip Muhammed Bey.

Genç bir çiftçi hayatında ilk defa büyük bir şehre  gitmişti. Binaların yüksekliği ve insanların çokluğundan şaşkına dönmüştü. Kalabalık  bir bulvarda yürürken, kulağına aşina bir cırcır böceği sesi geldiğini  zannetti. Durdu ve dikkatle dinledi! Evet, bu bir cırcır böceğiydi! Ses büyük bir mağazanın önündeki çalıların arasından geliyor gibiydi. Bunun üzerine bu büyük çalı kümesine yönelip bakınmaya başladı. Bir mağaza görevlisi dışarı çıkıp: “Yardımcı olabilir miyim? ” diye sordu. “Hayır, teşekkür ederim.”  dedi genç adam. “Sadece şurada bir cırcır böceğinin sesini duyduğumu sandım”. “Hayır” dedi görevli, buralarda bulunmaz”. Genç çiftçi cırcır böceğini buluncaya kadar cırtlak sesi takip etti, onu eline aldı ve “Tamam işte burada !” dedi. Genç adam  bu çalının önünden her saat binlerce insan geçmesine karşılık cırcır böceğini duyanın bir tek kendisi olmasına çok şaşırmıştı. Bunun üzerine küçük bir deneme yapmaya karar verdi. Elini cebine atıp bir çeyrek çıkardı ve havaya attı. Paranın kaldırıma vurduğu anda, düşen bozukluğu aramak için yürümekte olan 24 yaya durdu!

Algıda seçicilik olarak tanımlanan bu olay belli şeyleri görmek ve belli sesleri duymak için kişinin kendisini eğitmesi anlamına gelir.

Peki, bizim algılarımız nasıl? İç ve dış dünyamızı ne kadar algılayabiliyoruz? Kâinattaki uyum ve ahengi fark edebiliyor muyuz? Kutsal kitabımızda belirtildiği gibi göklere ve yere, dağlara, yüzen gemilere… bakıp tefekkür edebiliyor muyuz? Yoksa günlük yaşamın o hızlı ritmine kapılıp kendi etrafımızda dolanıp duruyor muyuz?

Farkındalık dikkatimizi şu ana odaklamakla ilgilidir. Dikkatimizin şimdi ne hissettiğimize, ne düşündüğümüze, ne gördüğümüze, ne işittiğimize, bedenimizde neler olduğuna odaklanması farkındalık halidir. Tersi ise gaflettir. Bilmeme, idrak edememe, hissedememe. Kendisini, çevresini, bulunduğu zaman ve mekânı tanıyamama hali. Kendini tanıyamayan neyi bilebilir ki…

Bizler kendi bütünlüğümüz içinde hangi noktadayız. Ruhen, bedenen, zihnen duygusal ve ekonomik yönden istediğimiz ya da Rabbimizin istediği bir noktada mıyız? Değişim bizim için hangi anlamı ifade ediyor? Değişmek ve gelişmek istiyor muyuz?

Değişimin temel dinamiği farkındalıktır,  öz bilinçtir. Kişinin kendisini tanımasıdır, güçlü yönlerini, zayıf yönlerini, olumlu-olumsuz yönlerini, yeteneklerini, farklılıklarını bilen kişi doğru kararlar verebilecektir.

Farkındalığın önündeki perdeler nelerdir?
Savunma mekanizmaları, gaflet, şaşkınlık, kibir, inat, dünya sevgisi,  ego, sahte yansımalar ve daha farkına varamadığımız türlü perdeler.

Sevgili dostlar, değişim varsa direnç de vardır. Çünkü ego statükocudur, “yenilik risklidir”, “kontrolü kaybedebilirsin”, “buna alışkınım” der,  ya da “artık bunlar değişmez böyle geldi böyle gider” deyip kurban rolünü tercih eder. Düşünce katılığı ve inatçılık huyu olan kişiler değişime zorlanan kişilerdir. Dirençle baş etmenin en önemli şekli ise iyi iletişimdir.

Değişmek ve değiştirmek isteği kolay değildir, çaba ister, gayret ve emek ister, misyon ve vizyon gerekir Önce neleri değiştirmek istediğimize karar vermeliyiz (Hayat planı).  Sonra niçin ve nasıl sorusunun yanıtını bulmalıyız. Biliyoruz ki bulunduğu yeri tarif edemeyenler,  hedefini belirleyemez.

Yeni bir alışkanlık edinme için etkili olan bir kural.
Uzmanlar diyor ki yeni bir alışkanlık edinme 21 günde gerçekleşir, 21 gün boyunca her gün aynı saatte aynı davranış uygulandığında hızla alışkanlık halini alır. Yeni bir alışkanlığı kalıcı bir şekilde yerleştirmenin tek yolu ona çok fazla enerji yöneltmek ve eski alışkanlığın istenmeyen bir misafir gibi ortadan kaybolmasını sağlamaktır.

Gelin,  Hak rızası adına, kendimizi tanıyıp pozitif yönde değiştirelim. Fabrika ayarlarımıza geri dönelim, fıtratımızla buluşup, huzur ve itminanla kâmil insan olmaya gayret edelim. Değişime adaletten başlayalım mesela. Efendimiz (s.a.v)’in hayatındaki adaleti inceleyelim. Nefsimizde, ailemizde, işimizde, sosyal hayatta ve tüm rollerimizde adil olma vasfını kazanalım. Adil olalım ki El-Adil’in şefaatine erebilelim. O’nun ayak izlerine uyup nefsimizden ruhumuza hicret edelim.

Kendimizi kıyaslama imkânı bulacağımız ve hayatımızı bu günden itibaren pozitif yönde değiştirmemize ışık tutabilecek bir ayet;  Tevbe suresi 20-21-22. :

‘İman edenler,(Allah ve Resulü’nün gösterdiği yön ve yönteme) hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad eden/gayret gösterenler, Allah katında derece bakımından daha büyüktür. İşte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.’‘Rableri onlara, katından bir rahmet, hoşnutluk ve içinde daimi(bitmez tükenmez) nimet bulunan cennetleri müjdeler.  ‘(Onlar)orada ebedi olarak kalacaklardır. Muhakkak ki en büyük mükâfat Allah katındadır.’

Haydi, kendimizi değiştirip güzelleşmek için en iyi stilist, tasarımcı ile randevulaşalım. Çünkü
değişimi gerçekleştirecek nitelikteki niyet gücü, adım atma gücü “ben”de, “sen”de ve “biz”dedir.

Dilek Gündoğan