19 Nisan 2024 / 10 Şevval 1445

Efendimizin Güzel Ahlakı

100_0981

Rabbimiz zülcelal Hz. yüce kitabında “üsvetün hasenetün” (Ahzab suresi 21) buyuruyor. “Andolsun ki, Allah’ın rızasını ve Ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın Resul’ün de, sizin için, pek güzel bir örnek vardır.”

O öyle bir güzel ki anlatmakla bitmez, vakitlere sığmaz! O öyle bir güzel ki O’ndan bahsedenin sözü güzel olur. O’na bakanın gözü güzel olur. O’nu gönlüne sultan yapanın gönlü güzel olur. O’nu, O’nun ahlâkını evine götürenin evi ve ailesi güzel olur, işine götürenin işi güzel olur. Nasıl mı?

İşte önümüzde koskoca bir örnek var;
Efendimiz doğmadan önce Arabistan’daki ahlaki durum tamamen bozulmuş bir vaziyetteydi. 500 sene peygambersiz kalan insanlık alev alev yanıyordu. Öyle ki nikâh müessesesi tamamen çökmüş, yetimlerin, dulların ve güçsüzlerin malları ellerinden zorla alınıyor, zengin ve güzel kadınlar zorbalıkla kaçırılıyor, para kazanmak için çadırlar kurularak içlerinde cariyelere fahişelik yaptırılıyordu. Hatta çocuğu asil soydan olsun diye, hanımının ay hali biten eşi ona yaklaşmayarak “asil bir adama git” diyebiliyordu.

Rabbimiz işte böyle bir ortamda, İslam dininin tüm güzellikleriyle Efendimizi tebliğle görevlendirerek, bu kepazeliklere son vermiş, Mekke üzerine, Arabistan üzerine, tüm dünya üzerine bir güneş gibi doğarak, bütün âlemi ışığıyla aydınlatmıştır.

O’nun ahlakı şu ilahi emirlerin canlanmış şekliydi:
“ Kolaylık yolunu tut; affet, güzel olanı emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf 199)
“ Onları affet ve hoş gör. Muhakkak ki Allah iyilik yapanları sever.” (Maide 13)
“ En güzel olan tepkiyle karşılık ver” (Fussilet 34)
“ Başına gelene sabret.” (Lokman 17)
“ Zannın birçoğundan sakının. Tecessüs etmeyin; birbirinizi gıybet etmeyin.” (Hucurat 11)
“ Allah adaleti, iyilik etmeyi, akrabaya yardımı emreder; hayâsızlığı, çirkin işleri ve zulmü nehyeder.” (Nahl 90)

Peygamber (SAS) Efendimiz’in ahlâkı çok emsalsizdi. Eşsiz bir güzellikte idi. Bunu Kur’an-ı Kerim’de bildiren muhtelif ayet-i kerimeler de var. Meselâ şu ayet-i kerime, Peygamber (SAS)’ le ilgilidir. Tevbe Sûresi’nin sonunda, (Le kad câeküm Resûlün min enfüsiküm)“Size, sizin içinizden bir peygamber gelmiştir.” Bu ayetteki (enfüsiküm) sözünü (enfesiküm) diye okuyan âlimler de var. Yâni, “Sizin en enfesiniz, enfes bir insan olarak gelmiştir.” mânâsıyla okuyanlar da var. O da doğrudur. Tabii, enfes bir şahsiyeti vardı Peygamber Efendimiz’in ama bizim içimizden, bizim gibi bir beşerdi.
“Sizin içinizden, sizlerden biri olarak resul gelmiştir. Azîz; izzetli, kıymetli mânâsına geliyor. Ya burada (azîzün) deyince bir virgül var, (aleyhi mâ anittüm) ikinci sıfattır. Yâni, “Sizi üzen şeyler ona ağırlık verir, sizin üzülmenizi istemez.” Veyâhut virgül yoktur, duraklama yoktur, hepsi birden aynı mânâyı ifade ediyor: (azîzün aleyhi mâ anittüm) “Sizi üzen şeyler ona fevkalâde üzücü ve ağır gelir.” mânası var.
Her iki mânâda da Rasûlüllah’ın sosyal ahlâkının ne kadar yüksek olduğu görülüyor. Yâni Rasûlüllah bencil değil, başkalarının üzüntülerini kendisine yük edinen, başkalarının üzüntülerinden dolayı üzülen bir insan. Bu çok önemli bir vasıf; yâni, toplumsal terbiyesinin yüksekliğinin Allah tarafından methedilmesi. (Harîsun aleyküm) Bu da öyle: “Size karşı son derece haris.” Yâni, bir annenin çocuğuna hırsı, koruma arzusu gibi, bir tavuğun civcivini koruması gibi size karşı himâye duyguları ile dolu, şefkatle dolu; size karşı haris…
(Bil mü’minîne raûfur rahîm) “Mü’minlere karşı çok yumuşak kalpli, çok merhametli… Bunların hepsi Rasûlüllah’ın sosyal metihleridir. Allah-u Teâlâ Hazretleri bu vasıflarıyla methediyor. Bu rauf ve rahim kelimeleri beşere verilebilen sıfatlar olmadığı halde, –Allah’ın sıfatlarıdır bunlar– Peygamber Efendimize Allah kendisi veriyor. Bu da önemli! Raûf sıfatı aslında Allah’ındır, rahîm sıfatı Allah’ındır. O sıfatları lütfen veriyor Peygamber Efendimize, onun ne kadar yüksek olduğunu görmemiz için…
(Ve inneke lealâ hulukın azîm) “Sen çok büyük bir ahlâk üzeresin ey Rasûlüm!” diye başka bir ayet-i kerime daha var…
Peygamber olmadan önce Efendimiz merhametiyle tanınmıştı. Peygamber olmadan önce kötü hiç bir şeye bulaşmamakla tanınmıştı. Kâbe’nin içinde 360 tane put olduğu söylenir; putlara tapınmamasıyla tanınmıştı. O insanların en halîmi, en cesuru, en âdili, en iffetlisiydi; kendisine helal olmayan bir kadına eli değmemiştir.
Hz.Muhammed efendimiz(as), ahlakça insanoğlunun en mükemmeli idi. Yaradılıştan yüksek ahlak sahibi idi. Boş yere laubali, gereksiz ve çok konuşmazdı. Bir gün şöyle buyurmuştu: “Kişinin malayaniyi boş şeyleri terk etmesi, onun Müslümanlığının güzelliğindendir”…
En sevmediği şey ise yalandı. Hoşuna gitmeyen ve ümmetine yasakladığı bir huydu yalan söylemek. Kendisi kimseye kötü söz söylemezdi. Şaka yapmayı sever ve şöyle derdi: “Ben de şaka ederim elbet, ederim amma şakamda bile doğru söylerim.” Güler yüzlü, mütebessim idi, tebessümü içtendi ve kendisine çok yakışırdı ama kahkaha atmazdı.
İnsanlarla olan ilişkilerinde, hep büyük bir incelikle davranırdı. Çok nazik ve kibar idi. Bir kimsenin yanında otururken, iki dizi üzerine oturur, ona saygılı olmak için bacaklarını uzatıp oturmazdı.
İyilik yapmayı çok severdi, olağanüstü derecede eli açıktı, yanında para saklamazdı. Bu konuda Cabir b. Sürme (r.a)“ Allah’ın Resul’ünden bir şey istendiğinde kendisinin yok dediği duyulmamıştır” demiştir. Kendisinden istenen her şeyi verirdi. Yokluk zamanında bile her şeyini başkalarıyla paylaşırdı. Ve şöyle derdi: “Benim dünya ile ne işim olabilir! Benim dünya ile işim, sıcak bir günde seyahat eden bir yolcunun, bir ağaç altında bir saat gölgelenip, tekrar yoluna devam etmesi kabilindendir.”
Bir gün yanına fakir bir göçebe arap gelir. Kendisine bir şeyler vermesini ister. Fakat o gün, Hz. Muhammed’(as)in mal ve para cinsinden hiçbir şeyi yoktur.
“Şu an sana verecek bir şeyim yok. İhtiyacın ne ise onu benim adıma satın al. Sonra ben borcumu öderim,”der. Fakir sevinerek çıkar, gider. Fakat yanındaki arkadaşları kendisini bu kadar zorlamasına üzülmüşlerdir. Bir tanesi ayağa kalkar ve : “Ey Allah’ın Resul’ü! Bu şahıs daha önce de iki üç kez geldi, senden bir şeyler istedi verdin. Şimdi ise elinde bir şey yok. Gücünüzün yetmediği bir sorumluluğu herhalde Allah size yüklemez! Duydukları kendisini hoşnutsuz etmiştir. Sonra bir diğer arkadaşı ayağa kalkarak konuşur “Ey Allah’ın elçisi! Dilediğin kadar ver! Arş’ın sahibi olan Allah beni fakir eder diye korkma!” Allah Resul’ünün yüzü mütebessim bir hal alır ve derki “İşte ben bununla emr olundum”

Kaynak; Prof. Dr. M. Es’ad Coşan; İslam Tasavvuf Hayat